22 Aralık 2006 Cuma

ÇİRKİN! ADAMLAR


Bu Duman. Artık ihtiyarlayıp geri dönen Duman. Bir zamanlar, köpeklerin bile kendisinden korkup, saygı duruşuna geçtiği Duman.

Dikkatli gözler;vücudunda gururla taşıdığı eski izlerden,mazî de ne kartal olduğunu hemen anlayabilir.

Şimdi yemeğini bile öyle yavaş yiyor ki, ufaklıklar önünden kapıveriyor.

Bekliyorum başında bitirene kadar, ve ona saf, koyu koyu tavuk suyu koyuyorum.

Şap şap zevkle içiveriyor.


Bu Asil. Lulu ile Kinkon'un dayısı.

Hani demiştim ya ben bildim bileli kayınvalidemin bahçesinde kediler vardı, büyüyenler giderdi diye. Eşim de "erkek kediler gider" demişti. Bu da gidip te,benim bahçede hep tavuk ziyafeti olduğunu anlayıp geri dönen beyefendi. Duman gibi cadı değildir ama sağ gözü kör. Onun için benden hep torpil alıyor, ama aciz sanmayın. Lulu'nun yeni talibi de bizimkinin henüz evlenmeye niyeti yok.:) Bugün Lulu'nun peşinde yeni bir sarman gördüm,sevindim. Hiç sarmanım yok çünkü.


Bu Heathcliff. Onun Catherine'nı ben değilim kesin. Henüz... Rüzgarlı Bayır (Uğultulu Tepeler) kitabını okuduğum çok küçük yaşımdan beri bir fantazim var:

Sert,kötü gibi gözüken insanları sadece sevgi ile (aşk değil)iyileştirebilmek.

Yok öyle Hind guruları gibi değil, sıradan insan sevgisi bahsettiğim...

Ama büyüdüm-hala büyüyorum-bunun çok zor iş olduğunu anladım. Bu kedi de başarırsam eğer size de bildiririm.

Yok bu bizim eskilerden değil. Kaç aydır her yemekte, güneş doğmadan burada. Hatta çok uzun bir süre benimkiler yerken, bahçe kapısının dışından onları seyretti. Ona da verme çabalarım hırlama cevabını aldı. Bizimkiler doyup çekildikten sonra kalanları yedi güya gizlice. Sonra onlara katıldı, ama bu hırlamasını kesmedi hiç. Taa bir kaç gün önce buraya koymak için şu resmi çekene kadar. Makineyi doğrultmam gerekiyormuş demek, flaşla da çekmedim halbuki. Ama iki gün ve sekiz pozdan sonra bu her zamanki doğal halinde poz verdi nihayet. Ve beni korkutuyor aslında, ona belli etmesem de.

Yemek kabına yürüdüğümüz bir kaç metre boyunca ayağımın dibinde çok korkunç ses çıkarıyor. Ben ona ses çıkarmadan sabırla bekliyorum, bekliyorum.

Küçükanne de bir ay bana hırlamıştı ama kusura bakmayın, onun bir artısı vardı. Tekirlerin en güzeli idi.

Kitapta ki Heathcliff yakışıklı mı idi, işin doğrusu hatırlamıyorum. Ama bu da beslenecek, şişmanlıyacak, güzelleşecek. Göreceksiniz.

Not: Kitap Bronte kardeşlerden birine ait. Ama bana yazarın küçük adını sormayın,hatırlamıyorum. Kütüphanenin tozlu raflarına dalmam gerek onun için. O iz bırakanlar arasında yerini aldı, şimdi önde başka kitaplar var. :))

EDİT: 13 Nisan 2007 tarihinde Heathcliff öldü.
Biraz önce Heathcliff'in ölüsünü buldum bahçenin önünde. Epeydir hastalığı ilerlemişti. Yemeğe geliyor, gözlerini yüzüme dikip berrak berrak, hayran ve memnun bir ifade ile bakıyor; sadece süt içiyordu. Gitmek üzere olduğunu anlamıştım.
Ağlayarak kaldırdım onu, şimdi yazarken de ağlıyorum ama içim rahattı.
Çok çirkin, hep horlanan,
onun için herkese çok korkunç tıslayan garip son senesini mutlu ve kendini bir yere ait hissederek yaşadı. O tıslayan kedi, bütün vücudu ile bacaklarıma sürünür olmuştu yaa. Yani başarmıştım, onun Catherine'nı olmuştum ben sonunda.
Onu köpeğimiz bile istemiyordu nedense, bütün kedileri sahiplenir onu kovalardı.
Bir ay önce kendisi -köpek yani- kız peşine bir gitti kayboldu. Her tarafta aradık, sorduk soruşturduk yok bulamadık. Eh kedicik de son bir ayı iyice rahat geçirdi bu sayede.
(Eşim duymasın bunu)