7 Ekim 2006 Cumartesi

KEDİ MASALI:1




LULU anne ve  KİNKON dayı


(Bu resimlerin çekildiği zaman, dijital makinemiz var da, biz mi çekivermedik. Telefonla hallediverdik işte... Binaenaleyh yani. :)




Biz Maydanoz (evdeki kedi kızım) hanımı sonraya bırakıp, öbür paticiklerimden başlayalım isterseniz:
Ben bildim bileli kayınvalidemlerin bahçesinde hep kedi vardı, benim şöyle elleyemeyip gözümle sevdiğim.
Biz başka şehir de otururken ve gidip gidip gelirken onlar sürekli değişir, büyüyenler dağılır yerine yenileri doğar, işin doğrusu ben de hiçbirini şahsen tanımazdım. Tarkan hariç. O gerçekten boyalı gibi dudakları ile çook güzel bir erkek kediydi. Zaten bu yüzden adı Tarkan’dı.
Gerçi bu isim, ben çocukken bir çizgi roman kahramanını anlatırdı ya, neyse...
Rahmetli kayınpederim için bütün kediler Pamuk’tu, ve onları tuttuğu balıklarla beslerdi.
Kayınvalidem bir yere giderken onlara yemek vermemizi tembih eder, biz zaten artan yemekleri her zaman onlara veririz, falan filan.

Neyse biz buraya taşındık. Maydanoz bizi buldu, daha biberon kedisi. (bu konu bilahare anlatılacaktır) Yine Ramazan, geçen sene yani. Ben kursa çok geç kalmışım bir koşuyorum ki durağa doğru.
Resimdeki ikili peşim sıra yürümüşler. Bir yaşından biraz küçük oldukları için bizim evlerin sınırında durmuşlar, daha öteye gitmeye cesaret edemiyorlar. Ancak seslerini gittikçe yükseltiyorlar “bize mama vermeden gitme” diyorlar resmen...
Ben hızlı hızlı anayola çıkıp durağa gitmek üzereyim. Telaşımdan, bana seslendiklerini biraz geç fark ettim.
Kayınvalidemin evine dönüp baktım, kimselerin olmadığı belli. Allah’ım naapmalı?
Çaresiz geri dönüp mama hazırladım, kapımın önünde verdim.
Yine yola koyuldum.
İnsan geç kalınca kısacık mesafe bile bitmiyor gözünde, o gün kursa geç kalmanın rekorunu kırdım sanırım.
Ve yine sanırım aynı gün, kız kedi Lulu hanım, beni kendi hizmetine atamaya KARAR VERDİ. Bunu, kralın kılıcı omuzlarına koyarak şovalyelerini ataması gibi yapmadı belki, yani patisini omuzuma uzatıp:
“Hanııım, hanım! Seni kendim için koruyucu, bir vasiî seçtim” demedi tabi ama,
beni gözüne kestirdiği kesin.
Bir daha kapımın önüne yerleşti-ler. Kinkon beyin daha benimle işi yok, o sadece kız kardeşinden ayrılmıyor. Kafa sürteş (bu kelimeyi ben uydurdum) kuyruk dolaş geziyorlar beraber. (Bakınız üstteki resim)
Şimdi beni yürütmeyen, sağ tarafım da durup her adımım da sol ayağıma başını koymaya çalışan, her gittiğim yere bana muhakkak eşlik eden Kinkon’a o zamanlar dokunmak ne mümkün! El sürdürmüyor, hatta biz onu da kız zannediyoruz.

Neyse, kapının önüne koyduğum her türlü lüks ve sıcak imkanları patisinin tersi ile iten Lulu hanım, illa ki kartonu tercih etti. (bakınız alttaki resim)
Gündüzünü burada geçirmeye başladı, akşam olunca gizli yuvasına çekildi.
Ekmek elden, su gölden hayat devam ediyorken, erkek kediler ziyaret etmeye başladılar bunu.
Bu hemen –ben- halayığını! çağırıp sefil yaratıkları kovdurdu bir süre.
Resmen değişik bir ses tonu ile bana sesleniyor, ben gelip “pist” diye onları kovuyorum. Hanımefendi o kovma hareketinin kendine olmadığının öyle bilincindeki, hiç istifini, oturuş şeklini bozmuyor bile.
Bakın bunu Maydanoz hanım bile hâlâ ayırt edemiyor. Bir kediye pist desem o da atlayıveriyor.
Hani Mart kedileri derler ya, yalan.
Bunlar Ocak sonu kedileri. :))

Kar dolu her yer buz olmuş vaziyette,
kedilerin hepsi ayıptır söylemesi çoşmuş, ateşli vaziyette.
Anlamışsınızdır herhalde beni daha fazla utandırmayın.
"Ey güzel Rabbim,bu soğukta, bu canların içine ateş verip ısıtıyorsun, ne Latifsin, Ne Büyüksün" diyorum ben sadece.

Bir gün artık beni çağırmadı Lulu hanım, ben de kaçtım oradan.
Siyah beyaz bir beyle dünya evine girdi, onlar erdi muradına, biz çıkalım kerevetine...

Bebeler bir dahaki yazıya.

2 Ekim 2006 Pazartesi

HÜRMET


HÜRMET

Maydanoz’um,annesinin son elinin değdiği herşeyin üstüne yerleşmeyi çok severmiş.giyeceği kıyafet,oturduğu yer hepsi onunmuş. Bir gelir oturur ve de orda uyurmuş. Annesi de mecburen bekler ki uyansın,alsın da işini yapsın. “Kızım ben onları dikecektim kalk” diyemezmiş...

Diyemem,kıyamam çünkü, O güzel Peygamberim(S:A:V) kıymamış,eteğinde yerleşip uyuyan kediyi uyandırmamış.Onu rahatsız etmemek için elbisesinin ucunu kesmiş,yerinden öyle kalkmış. Ben O alemler sultanı’na nasıl muhalefet ederim.Hatamız o kadar çok ki,hangi sünnetini yapabilirsek o kâr olur inşallah bize.

Beklerim ben onu kucağımda uyuduğunda da, uyanır gerinir kalkarız. Bu kediler bana hayatı öğretiyor dedim ya size. Değerli olan neymiş,anı yaşamak neymiş,bir bir gösteriyorlar.Koşa koşa nefes nefese yaşarken ,durup bir soluk almayı belletiyorlar bana. Bu kızı (öznesi ben yani)yeniden büyütüyorlar desem anlarmısınız beni?